30.04.2024 - Ankara Etkinlik ve Şehir Rehberi

‘İçimizdeki ve dışımızdaki ABD ile hesaplaşma’

2023 seçimlerine doğru Türkiye-ABD ilişkileri üzerinde duran Süleyman Seyfi Öğün, ‘ABD ile hesaplaşma’nın kaçınılmaz olduğunu vurguladı

‘İçimizdeki ve dışımızdaki ABD ile hesaplaşma’

‘İçimizdeki ve dışımızdaki ABD ile hesaplaşma’

Yeni Şafak gazetesi yazarı Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, “2023’e doğru” başlıklı yazısında Türkiye’deki Amerikan nüfuzuna dair dikkat çeken tespitlerde bulundu…

“AMERİKA’NIN TÜRKİYE’Yİ BÜYÜLEMESİ…”

(…) Her şey II. Umumî Harp sonrasında değişmeye başladı. NATO‘ya dahil olduktan ve kurucu ilkeleri yumuşatan, gûya daha liberal ve demokratik iktidârların işbaşına gelmesiyle, siyâsal -toplumsal kültürümüz esnemeye başladı. Bizi yoran nâdan Avrupalıların aksine, “güleryüzlü”, “candan”, ”esprili”, “pratik düşünen ve davranan” Amerikalılarla hemhal olmaya başladık. Bir de onların tüketim standartları bizleri büyüledi. Tabiî ki bu dönüşüm bir anda ve kolay olmadı. Amerika’nın 1950-1980 arasındaki on seneler içinde, bilhassa Soğuk Savaş’ın tesiriyle organik siyasal ve ideolojik yapılar hâlâ sertliğini muhafaza ediyordu. Sağ, ılımlısından militanına, Amerikan tarzına kültürel düzeyde çok da hoş bakmasa da onlardan bir tehdit algılamıyor; tam aksine Müslüman Türklerin, Moskof mezâlimine kurban olmasına mânî olduğu için kendilerini ABD ve NATO’ya medyûn hissediyorlardı. Sol ise tekmil hışmıyla ABD ve NATO’ya karşı çıkıyordu. Hoş, ABD’nin bundan rahatsızlık duyduğu yoktu. Antikomünist eğilimleri zaten kendisi imal ediyor, hizâlıyor, istediği potaya döküyordu. Sol için de durum farklı değildi. Çeşitli okul ve üniversitelerde okuyan ve ABD emperyalizmine gûya karşı çıkan solcu gençleri evvela Rusçu-Çinci kliklere bölüyor, birbirine kırdırıyordu.

“AMERİKA’NIN GERÇEK YÜZÜ…”

1950-1980 sonrasına hâkim olan ve NATO‘nun desteklediği sağ iktidarlar, Menderes’ten Demirel’e ABD’nin gerçek yüzünü pratik içinde tanıdılar. Bu devirleri, Amerikancılar ile Amerikan karşıtları arasındaki mücâdeleler olarak değerlendirmenin hayli sathî kalacağını düşünüyorum. Daha somut olarak bakıldığında çatışmanın, ABD ile onun beslediği, işbaşına getirdiği, yani kâğıt üzerinde Amerikancı görünen, ama bir noktadan sonra onun gerçek yüzünü gören ve sıkışan sağ iktidarlar arasında olduğunu anlıyoruz.

“HERKES BİRAZ AMERİKALIYDI…”

Kırılma 1980 sonrası başladı. Askerî darbenin hışmına uğrayan sağcı ve solcular siyasal rehabilitasyonlarını liberalleşme üzerinden sağladılar. Aslında bu da ABD’nin Soğuk Savaş sonrasında, hegemonyasını ayakta tutmak için geliştirdiği ve küresel olarak yaydığı bir stratejiydi. 1983’te iktidara gelen ve yeni sağın lideri olan Turgut Özal Türkiye’deki Amerikanizasyonun gerçek temsilcisiydi. Yeni sol da ona çeşitli yollardan destek veriyordu. Artık ortada bir ABD emperyalizmi yoktu. Herkes rahatlamıştı. Liberal ekonomi, liberal siyâset ezberi üzerine gelişen o büyülü küreselleşme kavramı dünyanın, bu arada Türkiye’nin de Amerikanizasyonunu perdeliyordu. Tüketim ağları üzerinden artık solcusundan sağcısına herkes biraz Amerikalıydı. Bunu eleştirenler ise dinazorlukla suçlanıyordu. Yeni sağ ve yeni sol, kendi dinazorlarını alay konusu yapıyor, onları yerden yere vuruyorlardı. Hoş, yer yer haksız da sayılmazlardı. Antiemperyalist hislerini muhafaza edenler de kendilerini yenileyemiyor, Soğuk Savaş devrinin ezberlerini tekrar ettikleri için tortusal bir manzara gösteriyorlardı.

“İÇİMİZDEKİ VE DIŞIMIZDAKİ ABD İLE HESAPLAŞMA…”

AK Parti’yi de bu liberal dalga iktidara getirdi. Ama 1 Mart Tezkeresinden başlayarak işler dâima ters gitti. Gezi hâdisesi, 15 Temmuz Darbe teşebbüsü bu yoldaki büyük kırılmaları anlatıyor. Liberal dalga AK Parti iktidârını terk etti. Bunu basit bir siyâsal küskünlük olarak görmüyorum. Bu düpedüz ABD’nin Türkiye’yi gözden çıkarmasına isabet ediyor. Esas kritik olan da bu. 2023 seçimleri, Cumhûriyetin 100. senesi derin bir hesaplaşmayı mecbûr kılıyor. Türkiye, dünyadaki gelişmeleri, dönüşen güç dengelerini kapsamlı bir şekilde değerlendirip, kendisine yeni bir yol seçecek. Bu yollardan birisi, açık söylemek gerekirse Türkiye’yi yeniden ABD’nin istediği formatta büzüştürüp küçültecek; diğeri ise, eğer sıkı ve ayrıntılı bir doktrine kavuşturulabilirse ayağa kaldıracak. İkinci yol çok daha meşakkatli. Çünkü hem dışarıdaki ABD, hem de -ondan daha zor olarak- içimizdeki ABD ile hesaplaşmayı icap ettiriyor.

Kaynak: YeniŞafak

Fotoğraf: Sabah

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.